16 Kasım 2015 Pazartesi

RAHATA ERMEK İÇİN TEFVİZNAME

 
TEFVİZNAME ve detaylı açıklaması

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif onu seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler


Sen hakk’a tevekkül kıl
Tefviz et ve rahat bul
Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler


Kalbin ona berk eyle
Tedbirini terk eyle
Takdirini derk eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hallak-ı rahim o’dur
Rezzak-ı kerim o’dur
Fa’al-ı hakim o’dur
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler


Bil kadıy-ı hacatı
Kıl o’na münacatı
Terk eyle muradatı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bir işi murad etme
Olduysa inad etme
Haktandır o reddetme
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler


Hakk’
ın olacak işler
Boştur gam-u teşvişler
O hikmetini işler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hep işleri faiktir
Birbirine layıktır
Neylerse muvafıktır
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Dilden gamı dûr eyle
Rabbinle huzur eyle
Tefviz-i umur eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabret sakın usanma

Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Deme şu niçin şöyle
Yerincedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hiç kimseye hor akma
İncitme, gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Mü’min işi renk olmaz
Âkil huyu cenk olmaz
Ârif dili tenk olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hoş sabr-i cemilimdir
Takdir kefilimdir
Allah ki vekilimdir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her dilde o’nun adı
Her canda o’nun yadı
Her kuladır imdadı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Naçar kalacak yerde
Nagâh açar o perde
Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her kuluna her anda
Kâh kahr-u kâh ihsanda
Her anda o bir şanda
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh mu’ti-u kâh mani’
Kâh darr-u kâh nafi’
Kâh hafız-u kâh rafi’
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh abdin eder ârif
Kâh eymen-ü kâh haif
Her kalbi o’dur sarif
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh kalbini boş eyler
Kâh halkini hoş eyler
Kâh aşkina dûş eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh sade-ü kâh rengîn
Kâh tab’
ı
n eder sengîn
Kâh hırem-ü kâh gamgîn
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Az ye, az uyu, az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bu nas ile yorulma
Nefsinle dahi kalma
Kalbinden ırak olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Geçmişle geri kalma
Müstakbele hem dalma
Hâl ile dahi olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her daim o’nu zikreyle
Zeyrekliği koy şöyle
Hayran-ı hak ol şöyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Gel hayrete dal bir yol
Kendin unut o’nu bul
Koy gafleti hazır ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her sözde nasihat var
Her nesnede zinet var
Her işte ganimet var
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hep remz-ü işarettir
Hep gamz-ü beşarettir
Hep ayn-ı inayettir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her söyleyeni dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bil elsine-i halkı
Aklam-ı hak ey hakkı
Öğren edeb ve hulku
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Vallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Allah görelim netmiş
Netmişse güzel etmiş

 
 
 
 
 

 



Tefviz şiirinin açıklaması :dini yazılar

 Bu şiirde tefviz işleniyor. Tefviz, her şeyin Allah’
ın takdiri ile olduğuna inanmak, işlerini Allahü teâlâya havale etmek, Onu kendine vekil yapmak, Ona tevekkül edip güvenmek, Ondan gelene güzelce sabretmek demektir. Bu zor ise de çok kıymetlidir. Tevekkülün zirvesine çıkan İbrahim aleyhisselam, ateşe atılırken bile tevekkülünü bozmadı.



Şimdi baştan sıra ile açıklayalım:
1- Allahü teâlânın; kötü işin neticesini hayra çevirdiği çok görülmüştür. Arif olan bunu kolayca anlar. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.)[Bekara 216]

Bir misal verelim: Hudeybiye anlaşmasına göre, bir kâfir Müslüman olursa, Müslümanlar bunu aralarına alamayacaklar, fakat Müslüman olduktan sonra tekrar kâfir [mürted] olanı ise, müşrikler tekrar saflarına alacaktı. Görünüşte bu anlaşma Müslümanların aleyhine idi. Peygamber efendimiz, neticeyi peygamberlik nuru ile görüp imzaladı. Anlaşma Müslümanların lehine neticelenince, müşrikler, anlaşmayı bozmak zorunda kaldılar.
(M. Ledünniyye)

Üniversitede bir yıl sınıfta kalmak birkaç yönden zararlıdır. Memuriyet hayatına bir yıl sonra girilir. Bir yıl sonra emekli olunur. Bir yıllık maaştan mahrum kalınır. Bir yılı kaybetmiş olur.

Yakından tanıdığım bir arkadaş, sınıfta kalınca üzülür. Fakat o yıl yeni arkadaşlarla tanışır. Eyyamcı olan bu genç, o arkadaşlarının sayesinde iyi bir Müslüman olur. Sınıfta kalması onun için büyük bir nimet olur.

Yakışıklı bir genç felç olur. Felç olduktan sonra ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okur. Dinini doğru olarak öğrenir ve yaşamaya başlar. Hâlbuki önceden dinden imandan habersiz yaşıyordu. Hiçbir nasihat de kâr etmiyordu. Şimdi bu nimete kavuşmasına sebep olan felç hastalığı için Allahü teâlâya devamlı hamd eder.

Demek ki, (Hoşlanmadığımız bir şey bizim için hayırlı) olabiliyor. İnsan, bir işin sonucunun iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır zannettiği çok şey, şerle, şer zannettiği çok şey de, hayırla neticelenebilir. Bunun için bir işte ısrar etmemelidir.

2-
Tevekkül edip işlerini Allah’a havale eden ve sonucu sabırla bekleyen Müslüman, rahat eder. İkinci üçlükte tevekkül, tefviz, sabır ve rıza var.

Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan acı olayların, ezelde takdir edildiğini bilip, üzülmemek, Allah’tan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır.

Başa gelen işe sabredilirse ecri görülür. Sabredilmezse, günaha girilir ve sıkıntıya düşülür. Sabır, tökezlemeyen binektir. Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır.

Sabır üç çeşittir:
Belaya sabır, din bilgilerini öğrenirken ve ibadet yaparken sabır, günah işlememek için sabır. Sabrın önemi büyüktür. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Sabretmekte yarış edin!) [Al-i İmran 200]

(Allah sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

(Sabredenlere, mükâfatları hesapsız verilir.) [Zümer 10]

3- Kalbini Ona bağla, her şey takdirledir. Tedbir takdiri bozamaz. Tedbirli ol; fakat tedbirine güvenme!

4-
Merhametle yaratan, bol rızık veren Hak teâlâ, tevekkül edenin her işini en iyi şekilde yapar.

5-
Hacetleri bitiren Allah’a yalvar, Ondan kaçma! Nefsine uyup başkasına el açma!

6-
İlle de şu iş şöyle olsun deme! Eğer o iş, istemediğin şekilde olmuşsa, hiç üzülme, Hakkın takdirine razı ol!

7-
Boş yere üzülme, her iş Haktandır, öyle olmasında sayısız hikmet vardır.

8-
Allahü teâlânın her işi düzgündür, aklımız almasa da hepsi uygundur.

9-
İşini Hakka bırak, uzakları çok yakın, yakını eder ırak,

10-
Onun işinde hata olmaz. Onun emrine uymayan yanar. Yeter ki sabretmeyi bil.

11-
Bu işler niye böyle deme. Bunlar her zaman böyle. Mühim olan işin sonudur.

12-
Nefsine uyup da, hiç kimseyi hor görme, kalbini kırma! Bağırıp çağırma!

13-
Müminde hile olmaz, fitne çıkarmaz. Ondan zarar gelmez. Arife tarif olmaz.

14-
Onu vekil edip kadere razı olarak güzel sabretmek hoş, bundan gayrısı boş.

15-
Allahü teâlâ, kendisini anana, imdat diyene yardım eder.

16-
Çaresiz kalsan, yazdırır ferman, hemen bulunur derdine derman, köle iken olursun sultan.

17-
Kâh ağlatır, kâh güldürür. Kimini yaşatır, kimini öldürür. Yaratmakla yorulmaz, hikmetinden sorulmaz.

18-
Nimet verir ve alır, zarar ve fayda verir, alçaltıp yükseltir.

19-
Kalbleri değiştirir, kimini susuz bırakır, kimine kevser içirir, herkesi değişik bir imtihandan geçirir.

20-
Kimini huysuz yapar, kimine güzel huy verir, kimini sevip sevdirir.

21-
Kimini çok renkli, kimini renksiz, kimini gamlı, kimini gamsız yapar.

22-
Az yiyip içen az uyur, hantallıktan kurtulur, zihni açılır, rahmet saçılır.

23-
Herkesle gezme, dostunu üzme, Hak sese ver kulak, nefsin gibi olma ahmak.

24-
Maziyi bırak, istikbale de dalma, hep bugünü de düşünme!

25-
Tembelliği söküp at, Allah’
ı eyle hep yâd, rıza-i Haktır maksat.

26-
Kötüdür gaflet, agâh ol gayet, arayan bulur Mevlayı elbet.

27-
Her sözden öğüt al, her şeydeki güzelliği gör, bunlar sana ganimet.

28-
Allah’
ın ihsanı olarak sonsuz kurtuluşu müjdeleyen birçok işaret var.

29-
Söyleyene değil, söyletene bak, her sözden faydalan ibret alarak

30-
Hakkın rızasına kavuşmak için, edep ve güzel ahlak sahibi olmak gerekir.

Son mısralarda, Allahü teâlânın, her şeyi güzel yarattığı, akrep, yılan, fare gibi zararlı hayvanları yaratmasında, birçok hikmet bulunduğu, yerde ve göklerde faydasız hiç bir şey yaratmadığı, üç defa yemin edilerek kesin bir şekilde bildirilmektedir.

 

Bir nefes huzur : Tefviznâme

zübeyir selim

 Tefviz, işi başkalarına havale ederek büyük yüklerin altından kurtulma mânâsına geliyor. Şiiri okuyup biraz tefekkür ettiğimizde, şu hayatın yükünün ancak bir Allah inancıyla çekilebileceğini, hayatın ağırlığının, onu rahmeti bol bir Allah'a havale etmeyle azaldığını hissediyoruz. İbrahim Hakkı Hazretleri, beyan gücünü şiirin güzelliğiyle birleştirince gerçekten şiiri sihir eylemiş.   Bu şiir öyle bir şiirdir ki, darda kalmış her gönle mutlaka bir iki rahatlama menfezi açar.

Evvelâ, şiirin girişi bir atasözü olabilecek kadar tesirli ve güzeldir. Hemen hemen her dil, hâdiseler karşısında sıkışınca söyleyiverir bunu. Söyler de, çoğu itibariyle, kime ait olduğunu, devamının nasıl geldiğini bilmez. Dörtlük, eskilerin ifadesiyle bir "darb-ı mesel" olmuştur artık.

"Hakk şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif ânı seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler."

Ne kadar hoş bir nazar değil mi? İnsan bilmez; fakat hakikat tam da budur. Merhameti sonsuz Yaratıcı, şer görünen hâdiseleri de hayra tebdil eder; aslında bizim şer gördüğümüz pek çok hâdise, neticesi itibariyle hayırdır, güzelliktir. Fakat alışverişini hep acelecilikle yapan insanoğlu bu güzel manzarayı seyredemez pek, sabredip de merhametin, olmazların dünyasında ışımasını göremez ve çoğu zaman da sonsuz bir merhameti suçlama bahtsızlığına düşer maalesef. Oysa Yüce Yaratıcı hayatımızı hayırla, merhametle, güzellikle çepeçevre kuşatmıştır. Bu husus, Kehf Sûresi'nde bir iki misâlle çarpıcı bir şekilde işlenir. Hızır Aleyhisselâm'la Hz. Musa (as) bir seyahate çıkarlar. Bu seyahatte Hızır Aleyhisselâm, bir yolcu gemisini deler, bir çocuğu öldürür. Hz. Musa (as) olanlar karşısında itiraz yollu ifadeler dile getirir. Öyle ya, içinde onlarca insan bulunan bir gemide delik açılmış ve bir çocuk öldürülmüştür. Bunlar, zâhiri olarak şer sayılabilecek fiillerdir. Hz. Musa'nın (as) bu şaşkınlığını telâfi adına Hızır Aleyhisselâm şu meâlde konuşur: "İlerde yolcu gemilerine el koyan bir zalim hükümdar var. Ben bu gemiye az bir darbe vurarak gemiyi hasarlı gösterdim, dolayısıyla masum insanları taşıyan bu gemi bu hasarlı hâliyle zalim hükümdara hoş görünmeyecek ve yolcular kurtulmuş olacak. Bu çocuk ise, ilerde zalim ve günahkâr olacaktı. Onu öldürerek bu hazin akıbetini engellemeye ve ailesine Allah'ın (celle celâlühü) daha salih bir evlât bağışlamasına zemin hazırladım."

"Deme şu niçin şöyle.
Yerincedir o öyle.
Bak sonuna, sabreyle.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler."

Âdemoğlu hep acelecilikle iş yapar. Hâlbuki hikmet dediğimiz şey, sabırla kendini buluverir ve her biri bir hikmet eseri olan İlâhî icraatlar sabırla hissedilebilir. Biz içinde bulunduğumuz zamanı ve mekânı lâyıkıyla kavrayamazken, Allah geçmiş ve geleceği her şeyiyle bilir. Hâl böyleyken, cehaletimizin bir eseri olarak başımıza gelenleri veya etrafımızda cereyan eden hâdiseleri bazen tenkit ederiz. Hâdiselerin önüne ve ardına tam vâkıf olmadan, bunların nasıl neticeleneceğini bilmeden ve görmeden kaderi suçlarız. Böyle olunca da sıkıntılar hayatımızın yegâne dokusu oluverir. Hâlbuki kulun Yüce Yaratıcı'sına karşı sonsuz bir itimadı olması esastır. Zîrâ Allah (celle celâlühü) gündüzümüze güneş, gecemize ay ve yıldızlar, her amelimize büyük bir şevk ve lezzet, hastalığımıza şifa, açlığımıza nefis nimetler bahşederek bizim için sadece ve sadece güzellikler sunduğunu anlatmıyor mu?

"Sen Hakk'a tevekkül kıl.
Tefviz et ve rahat bul.
Sabreyle ve razı ol.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler."

Kula düşen bu değil midir? Kendi vazifesini hakkıyla yerine getirmek, sonra da Sonsuz Merhamet Sahibi'ne tevekkül edip sabreylemek. Bin bir isim ve sıfatı varken kulunu sadece Rahman ve Rahîm sıfatlarıyla yüz on dört defa selâmlayan Allah (celle celâlühü) elbette her şeyi güzel yapacaktır. Öyleyse kendi işimizi eksiksiz yapmaya çalışıp, Allah'ın (celle celâlühü) güzellikler madenî icraatlarını sabırla seyretmeye çalışarak rahatı bulabiliriz.

"Bir işi murad etme.
Olduysa inad etme.
Hak'tandır o reddetme.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler."

Dua, en sâfî bir ibadet, insanı rahatlatan bir amel. Fakat İbrahim Hakkı Hazretleri bu noktada mühim bir esası gösteriyor. Bir hususu, hırsla istemememiz ve isteğimizin aksiyle neticelendiğinde de kabul noktasında inat etmememiz gerektiğini hatırlatıyor. Bediüzzaman'ın (ra) bu konudaki misâli dikkate şayandır. Hasta, doktordan bir ilâç ister; doktor, o ilâç iyi gelecekse verir; iyi gelmeyecekse başka bir ilâç sunar. Bu noktada hastanın evvelki ilâçta ısrarı aleyhine olacaktır. İşte kuluna, bir doktordan daha merhametli olan Allah'ın (celle celâlühü) hakkımızda takdir buyurduğu her şey, O'ndan geldiği için asla reddedilmemeli ve hayırlı olanın bu olduğu kabul edilmelidir. Böylece başımıza gelen hâdiseleri doğru değerlendirmiş ve hayat yolunda uğradığımız her duraktan elleri dolu dolu ayrılmış oluruz.

"Sen adli zulüm sanma.
Teslim ol, nâra yanma.
Sabret, sakın usanma.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler."

Allah (celle celâlühü) merhamet sahibidir. Bununla birlikte O, mutlak adalet sahibidir de. Adalete ters bir merhamet zulüm olduğundan, biz çoğu zaman adalet tecellilerini zulüm zannedip İlâhî adalet hakkında olur olmaz sözler sarf etme bahtsızlığına düşebiliriz. Bu konuda yine Bediüzzaman'dan çok orijinal bir tespit vardır: "İnsanlar zulmeder, kader adalet eder." Tarih sahnesinde insanların yaşayageldiği zulümler, işledikleri zulümlerin kendilerine dönmesinden başka bir şey değildir. Yoksa, insanı yoktan var eden ve sayısız nimetle onu kendine muhatap kılarak şereflendiren Allah (celle celâlühü), ona zulmetmekten beridir. Bilakis, insana değer verdiği için ona yapılan zulümleri cezasız bırakmıyor.

"Hak'tandır bütün işler.
Boştur gam u teşvişler.
Ol hikmetini işler.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler."

Hayatın akışında kendini kaybetmek istemeyen, hayatını mânâlandırıp ondan huzur bulmak isteyen insana tesirli bir nasihat: "Hakk'tandır bütün işler!" olsa gerek. Bediüzzaman Hazretleri'nin ifadesiyle "Hayatta tesadüfe tesadüf edilemez." Her şey Allah (celle celâlühü) tarafından bir hikmete bağlı olarak işler ve hayat bu düzen içerisinde akar durur. Bir kuru yaprak bile ancak Allah'ın (celle celâlühü) izni dairesinde yere düşer. Böyle bir düşünce sahibinin hayatındaki en mühim duygu, güven ve huzur olacaktır. Çünkü bilir ki, hayatı büyük bir kudretin elinde, rastlantıların hiçbir tesiri olmadan, düzenle ilerliyor. Böyle bir insanın düşüncelerinde kargaşa, ölüm korkusu, başıbozukluğun verdiği gereksiz endişeler yer almayacaktır. Hayatı, Allah (celle celâlühü) tarafından işlenilmiş bir kanaviçe gibi gören bir ruh sahibinden daha huzurlu kim olabilir ki! İşte şiirimizin en can alıcı, bam telini dokunan bir bölümü daha:

"Nâçar kalacak yerde.
Nâgâh açar ol perde.
Derman eder her derde.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler."

Her insan şahittir ki; sonsuz merhamet Sahibi, en güçsüz, en âciz ve yardıma en muhtaç olduğumuz ânlarda ânsızın bir inayet kapısı açıverir. İşler öyle yürür ki hiç beklemediğimiz yollar açılır, hiç tahmin etmediğimiz hâdiseler cereyan eder, hiç düşünmediğimiz kişiler sahneye çıkar ve olmazlar "olur" libası giyer. Kuluna şah damarından daha yakın ve ana-babasından daha merhametli Allah (celle celâlühü), onun imtihanlar altında ezildiği bir anda omzuna kuvvet, ayağına fer, dizlerine derman verir de işlerin sarpa saracağı anlarda yollarına işaretler dizer. Öyledir Rahman'ın işleri. Yerlerde sürünmeyelim diye ufkumuzu göklere çekip maddî ve mânevî miraç merdivenlerinde yücelmemiz için gayretimizi bekler; ruhlarımızdaki hamlıkları, içlerimizdeki fenalıkları değişik vesilelerle törpüler, Cennet'teki nimetlerden tam mânâsıyla istifade edelim diye bizi hayatın çarklarında şekillendirir. Bu esnada nâçâr kaldığımız yerde rahmet ve inayet pınarlarını oluk oluk üzerimize boşaltır. O'nun (celle celâlühü), kullarına rahmet ve inayeti bazen bir vesileye bakar.

"Hoş sabr-ı cemîlimdir.
Takdir ü kefilimdir.
Allah ki vekilimdir.
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler."

Allah'ı (celle celâlühü) Kur'ân ve hadîsler ışığında bilen, O'nu hakkıyla tanıyan irfan sahibi bir gönlün varacağı son noktadır bu. Böyle bir gönül rahattır, huzurludur. Çünkü her şeyi en iyi bilen, merhameti hudutsuz bir Yaratıcı'yı işlerine vekil kılmıştır ve neticenin hayırla noktalanacağına inancı tamdır. Kul böyle inanınca, Allah (celle celâlühü) da böyle muamele eder ve her şey hayra çıkar. Zîrâ Allah'ın icraatı kulun beklentisi yönündedir. Bundandır ki Allah'a (celle celâlühü) itimat eden rahata erer.

"Vallahi güzel etmiş.
Billahi güzel etmiş.
Tallahi güzel etmiş.
Mevlâ görelim netmiş.
Netmişse güzel etmiş."

İstikamet sahibi salim bir gönül, Allah'ın (celle celâlühü) bütün icraatlarının güzeller güzeli bir edayla nazarlarımıza arz olunduğuna eksiksiz itimat eder. Böyle bir gönül, hayır ve güzelliklerin art arda şekillendiği şu âlemi ibret nazarıyla seyredip Yüceler Yücesi'ne aşk ve muhabbetini ilân eder





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder