16 Kasım 2015 Pazartesi

Kullandığımız kelimlere biraz dikkat


 

KELİMELERİN GÜCÜ ;

Sahip olduğumuz herşey kelimelerle bizimdir;isteklerimiz;arzularımız;duygularımız...Fiziksel gerçekliğide yanında barındırır.Mana olan maddeye geçiş yapar ; aralarında güçlü bir bağ kelimeler vardır...Kelimeler üzerine et kemik giymiş duygu düşünce yapılarıdır; tercihlerimizdir..

Aklımızdan kendimizle ilgili negatif düşünceler geçtiğinde kendinize;önem verdiğiniz birine bunları söyleseydim diye sorun.Bu sözler onlara kendilerinidaha iyimi;yoksa daha kötümü hissettirirdi.Kendinize teşvik edici sözler söyleyin ve böylellikle duygularınız değişsin.

Amaç hep üzümü yemek bağcıyı kendimizi dövmek değil ya;kendimize çok haksız ve kırıcı değilmiyiz...bilinç ve bilinçaltı bizim bütünlüğümüzü oluşturuyorsa bilinç elinde anahtarları olan bekçi; bilinçaltı kapının ötesindeki yönlendiğimiz yoldur.Sadık hizmetkar bilinçaltı ,bilinç vasıtasıyla kullandığımız kelımelerle( içsellestirdiğimiz ) sahip olduğumuz hayatın kendisi oluyor.Bu kısır döngü hep kendi çevresinde döner; taki alınacak cesur kararlara ve üst üste yapılacak davranışlarla bu döngüden çıkılır

E birde bu kelimelere nefes lazım duymamız ve duyurmamız için ;bir nefesle varız bir nefesle yokuz.Arada cıkan kelimlerle varoluruz.O duygu düşünce biziz .Yapacağımız nefes calışmaları bizi her zaman kar hanesine yazılacaktır hayatı kontrolumuzu artıracaktır..

BİR FARK YARATMAK!

Brooklyn koprusunde, bir bahar gunu, kor bir adam dilencilik yapiyormus.

Dizlerinin dibine bir tabela koymus. Uzerinde _DOGUSTAN KOR_ yaziliymis.

Herkes dilencinin onunden gecip gidiyormus. Bir REKLAMCI bunu gormus.

Tabelayi almis arkasina bir seyler yazmis, oldugu yere tekrar birakmis.

Ne olduysa olmus..... Gelip gecen ve bu tabeladaki yeni yaziyi okuyan herkes, baslamis dilencinin onundeki sapkaya, habire para atmaya....

Bir cumle yetmis onca kisiyi etkilemeye ve dilencinin sapkasinin kisa surede agzina kadar parayla dolup tasmasina...

GUZEL BIR BAHAR GUNU... AMA BEN BAHARI GORMUYORUM…

KİGEM

Her kelimenin kendine özgü bir etkileme gücü vardır. Bu güç sadece kelimelerin yüklendiği anlamlardan ve kelimelerin yapılarından kaynaklanmaz. Kelimelerin, kullananlara, okuyan ya da duyanlara göre farklı etkileri olabilir.

Kelimelerin sözlükteki güçleri ile sayfalardaki güçleri farklıdır.

Yazarlar kelimelerin gücünü güç katabileceği gibi kelimelerin anlamlarını da boşaltabilir. Yazarlar bunu nasıl yaparlar? Bunun belirli reçetesi yok. Kelimelerin cümlenin içindeki sırası; kelimenin içindeki cümlenin paragraftaki yeri, paragrafın metindeki yeri… vb. durumlar kelimenin gücünü etkiler. Konu, tema da kelimelerin gücünü etkiler. Dahası var; zaman, ortam, anlatım özellikleri… vb. özellikler de kelimelere hayat verebilir.

Kelimelere ses unsurları, görsel unsurlar yüklenerek izleyenlere istenilen etki yaratılabilir. Bu unsurların etki dereceleri farklıdır. Genel olarak, sırf örnek olsun diye ölçüler verenler oluyor; özellikle eğitimciler bu örnekleri sıralıyor: İnsan okuduğunun %20 sini sonradan hatırlar; insan gördüğünün %30’unu sonradan hatırlar. Hem okuduğunun, hem gördüğünün % 50 sini; bizzat yaptığının %70 ini sonradan hatırlar. Bu rakamlara kafayı takmayın. Zaten tam olarak da hatırlamış değilim. Gelmek istediğim nokta kelimelerin ses ve görsel unsurlarla etki güçlerinin artırıldığıdır. Yukarıda değinmiştim ortam ve zaman öğeleri de kullanılıyor. İnsan psikolojisinden yararlanarak ön hazırlık çalışmaları da yapılıyor. Bu çalışmalar en çok da reklam sektöründe görülmektedir.

Reklam sektörünün kolları çok uzundur. Sadece ticarette değil siyasette de reklam ön planda. Reklamın yapıldığı alanları saymaya gerek yok. “Reklam nerde yok ki?” deyip kesmek en iyisi.

Siyaset manevi değeri çok yüksek olan bir kurumdur. Siyasetçiler de kendilerini menfaat beklemeksizin ulus hizmetine adayan kişilerdir. Reklam da nihayet bir duyurma, bilgilendirme hizmetidir. Durum böyleyken biz hep yanlış algılıyoruz. Sanki kendimizi kandırılıyor hissediyoruz. Bizleri kandıranlar yok mu? Olabilir. Ama bunları istisnadır. İstisnalar çoksa o zaman korkulur. Neyse, biz siyaset hakkında da reklam hakkında da bir hüküm verebilecek kapasitede değiliz. Bizler hüküm versek de vermesek de bu kervanlar yürüyor. Yürüsün bakalım. Bakalım bu yollar eskir mi? Biz kelimelerin gücünü kavrayabilirsek beyinlerimiz kolay kolay yıkanamaz; o zaman da kervanlar yola çıkamaz.

Kelimelerin gücü hakkında hatırlatmalarda bulundum. Ne derece etki bıraktığımızı bilemem. Aynı şeyleri ünlü biri söylemiş olsaydı etki her halde çok daha fazla olurdu. Demek ki, söylemeyi unuttuğuz bir şey daha var kelimeleri kimin söylediği de önemlidir. Reklam sektörü bunun farkında.

 

Kelimeler nefesle duygu ve düşünce olarak et ve kemiğe bürünür adeta .Ancak  her zaman tercihlerimizdir ama bunu kabul etmeyiz ;oki bizim mutluluğumuz mutsuzluğumuz; huzurumuz veya huzursuzluğumuz gibi gibi... O güzel şarkı sözleri şiirler birkaç sözden ibaret ancak bir kurşundan daha etkin kılıçtan daha keskin.İnsan kendi gerçegini kendi cennetini veya hapisanesini kendisi yaratırıyor...

Ve son söz mutluluk varılacak bir istasyon değil;tercihli bir yoldur yani tercih edilen alıştığımız kelimelerdir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder